Sürdürülebilir İnsanlık
Ajans Başkanımız Mustafa Kaya, Campaign Türkiye'nin 94. sayısına özel 'Sürdürülebilir İnsanlık' isimli bir yazı yazdı.
Son yılların en popüler konularından birinin sürdürülebilirlik olduğunu söylesek abartmış olmayız. Devletler ve şirketler geç de olsa dünyanın yok olmaya başladığını ve Mars’ta hayat da bulunamazsa çok yakın zamanda yaşanacak bir dünya kalmayacağını fark ettiler. Tüm dünyada şirketlerden devletlere hemen herkesin gündeminde suyu, toprağı, havayı, yeşili hasılı dünyayı korumak var. Dünyada şirketler ve devletler sürdürülebilirlik konusunda çalışırken ülkemizde de benzer çalışmalar yürütülmekte.
Çevre ve biyoloji odaklı sayısız sürdürülebilirlik çalışması üzerinde çalışan kurum ve şirketler, hızla dijitalleşen dünyada “ruhu olan insanı” bekleyen tehlikeleri ihmal ediyor gibi.
Araştırmalar küresel internet kullanıcılarının sosyal medyaya günde 2 saat 23 dakika zaman harcadığını ortaya koyuyor. Türk halkı sosyal medyada ortalama olarak 3 saat 5 dakika zaman geçirerek, bu alanda dünya dördüncüsü oldu. Diğer yandan nüfusumuzun %93’ü yani 76,3 milyonu bir mobil cihaza sahip. Toplamda 52 milyon sosyal medya kullanıcısının bulunduğu Türkiye’de bu nüfusun 44 milyonu mobil cihazlardan sosyal medyaya erişiyor. Ortalama olarak 24 saatin 7 saat 15 dakikasını internete harcıyor. Bu rakamlar bize dijital ve sosyal medya oburu bir toplumun içinde olduğumuzu gösteriyor.
Yeni nesil medya tüketimiyle birlikte yepyeni bir sosyolojiyle karşı karşıyayız. İnsanı korumaya yönelik sürdürülebilirlik planlarına baktığımızda genellikle “health&wellness” parantezine alınmış çalışmalara rastlıyoruz. Beden sağlığı elbette çok değerli ve önemli. Ancak yeni nesil medya kullanımı/tüketimi konusunda bilgilenmez ve moral değerler konusunda süreci doğru yönetemezsek önümüzdeki yıllarda ciddi toplumsal sorunlar yaşayabilir ve çözüm için de özgürlükleri kısıtlayan yasakçı yaklaşımlarla karşı karşıya gelebiliriz. İnsan ve dünya ilişkisini yeniden düzenlemek kaygısını taşımak; insanın sadece biyolojik yönünü değil
duygusal boyutunu da gözeten çalışmalar ortaya koymayı gerekli kılıyor. İnsanlık daha büyük erozyon yaşamadan, ilgili tüm kişi, kurum ve uzmanların bu büyük tehdit karşısında ele ele vermesi çağımızın en büyük sürdürülebilirlik faaliyetlerinden biri olacaktır.