İnternet Medyası Bir Eşik Daha Atladı
Yazıyı Linkedin'de görüntülemek ve haftalık yayınlanan bültenimize abone olmak için tıklayın.
Deprem sonrasında en çok konuşulan aktörlerin başında, BaBaLa TV ve kurucusu Oğuzhan Uğur yer alıyor kuşkusuz. Ünlü YouTube yayıncısı, deprem gündemine daha ziyade sahadaki yardım faaliyetleri ve birtakım tartışmalarla dahil oldu gerçi ancak deprem öncesinde de, özellikle her cenahtan popüler siyasetçilerle yapılan söyleşilerle, epey dikkat çekmişti. Gündem olmanın ötesinde, gündem belirleyen bir konuma yerleşmişti.
BaBaLa TV’nin son dönemde yakaladığı popülarite, Türkiye internet medyasında epeydir fokurdayan bir sürecin taşma noktasına varması olarak da değerlendirilmeli. Daha açık bir ifadeyle, bu popülarite, aslında internet medyasının anaakım olma yolunda rüştünü tam anlamıyla ispat ettiğini gösteriyor.
Bu kuşkusuz, bir anda olmuş bir şey değil. Türkiye, dünyada sosyal medyayı veya yeni nesil medyayı en çok kullanan ülkelerin başında yer alıyor. Kullanıcı tabanının geniş olması mecranın kitleselleşmesinin gerek koşulunu oluşturuyor ancak anaakım olmanın bir de yeter koşulları var. O şartlar karşılanmayınca herhangi bir mecranın veya o mecra içinde tekil bir yayıncının popülaritesini koruması kolay değil.
ÖNCE EKONOMİ
Bu temel şartlardan tüm dünya için geçerli olanı, elbette ekonomi. Sağlam ve sürdürülebilir bir yayın geliriniz yoksa geniş kitlelere erişseniz bile motivasyonunuzu koruyup yola devam etmeniz zor olur. YouTube ekosisteminin bu açıdan belirli bir gelir standardı sağlaması, yayıncıların işini bir ölçüde kolaylaştırıyor. Diğer yandan, reklamverenlerin YouTube da dahil olmak üzere internet medyasına gittikçe daha çok yatırım yapması, böylece dijital reklam yatırımlarının tüm reklam pastasının neredeyse yarısına tekabül etmesi, daha çok yayıncıya veya genel olarak içerik üreticisine sürdürülebilir bir ekonomik zemin sunuyor.
İşin bir de Türkiye özgü bir boyutu var: Geleneksel kitlesel medyada siyasi saiklerin de yoğun etkisiyle yaşanan radikal dönüşüm ve el değiştirmeler, pek çok popüler ekran yüzünün mecburen sosyal medyaya, en başta da YouTube’a yönelmesiyle sonuçlandı. Bu isimler konvansiyonel medyada edindikleri şöhretten yararlanarak kitlelerinin ciddi bir kısmını yeni medyaya taşımayı başardılar. Öyle ki, bu isimlerden bir kısmı zamanla başka geleneksel medya kanallarında yeni iş imkanları bulmalarına karşın, çoğu YouTube’da ve diğer internet mecralarındaki varlıklarını da paralel olarak sürdürmeye devam ettiler. Sırf bu nedenle görev yaptıkları kanallarla takışıp ‘ya orası, ya burası’ restine karşılık YouTube’u tercih edenler bile oldu.
Geleneksel medyanın popüler isimlerinin, o veya bu nedenle, YouTube’a akın etmesinin, Türkiye’de yeni medyanın anaakımlaşmasına ciddi bir katkıda bulunduğu aşikar ancak bunun organik bir katkı olmadığını da göz önünde bulundurmak gerekiyor. BaBaLa TV’nin elde ettiği başarı da tam da bu noktada önem kazanıyor.
Oğuzhan Uğur konvansiyonel medyadan gelen bir isim değil. Başka bir deyişle yeni medyanın göçebesi veya mültecisi değil, en köklüsünden yerlisi. Şöhretini ve kitlesini bu mecrada inşa etmiş bir fenomen ve bu öyle ‘kazip bir şöhret’ de değil. Yarattığı etkinin gücü de önemli ölçüde bu ‘yerliliğinden’ kaynaklanıyor ve tam da bu nedenle daha sürdürülebilir bir potansiyel arz ediyor.
POPÜLARİTENİN NEDENLERİ
BaBaLa TV’nin yakın zamanda eriştiği popülaritenin en önemli nedenlerinden biri, farklı politik profillerden, özellikle de muhalif cenahtan isimleri, başka mecralarda hiç karşı karşıya gelmedikleri ve ‘gelseler neler olur’ merakı uyandıran izleyicilerle bir araya getirmesinden kaynaklanıyor galiba. İnsanlar iktidar veya muhalefet medyasında bulamadıkları, ‘ateşle barut’ mahiyetinde çatışma potansiyeli taşıyan bu tür karşılaşmaları, büyük bir merak ve iştahla izliyor. BaBaLa TV, bir anlamda, bizim bir zamanlar Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı’nda şahit olduğumuz türden yüksek düzey bir müsademe-i efkar ortamı yaratarak merakımızı cezbediyor.
BaBaLa TV’nin başarısının bir başka nedeni ise, televizyon gibi geleneksel kitlesel iletişim araçlarının çok iyi yaptığı, internet medyasının ise pek beceremediği bir işi de nihayet başarmış olması. Televizyonun kitleler üzerindeki etkisi, biraz da hepimizde ‘ortak izleme hissiyatı’ yaratmasından kaynaklanır. Televizyonda, özelliklede popüler kanallarda bir şey izlediğimizde o şeyi milyonlarca insanla birlikte izlediğimiz fikriyle izleriz. İnternet medyasında ise, tekil izleyici sayısı ne kadar çok olursa olsun ‘birlikte izleme hissi’ yaratmak o kadar kolay değildir. İzlediklerimizi, tek başımıza olmasak bile, bize benzeyen küçük bir grupla birlikte izlediğimizi tahayyül ederiz genellikle.
BaBaLa TV, bu eşiği de atlamış gibi görünüyor. Burada yapılan yayınlar hakkında sağda solda başkalarıyla sohbet etme ihtiyacı duyarken, konuya girmek için girizgah yapma ihtiyacı duymuyoruz çünkü. İzlediklerimizi onların da izlediğini varsayarak diyalog kuruyoruz.
BU DURUM MARKALAR İÇİN NE İFADE EDİYOR?
Bu başarı ortadayken, internet medyası kitleselleşme yolunda yeni bir merhaleye erişmişken, markaların da kendilerine sorması gereken sorular var: İnternet medyasında kitlelerin karşısına çıkmaya hazır mısınız mesela? Sözgelimi Oğuzhan Uğur’un ve sansürsüz sorabilecek bilenmiş izleyicilerin karşısına çıksanız, kendinizi iyi ifade edebileceğinizden emin misiniz? İletişimin kontrol dışına çıkma ihtimalinin epey yüksek olduğu böyle bir ortamdan marka algınızı batırmadan sağ çıkabilecek durumda mısınız?
Bunlar belki erken sorulmuş sorular gibi görünebilir ancak internet medyasının dominant ana mecra olacağı zamanlar hiç uzak değil. Öyle görünüyor ki, buradaki tartışmalar siyasetle sınırlı kalmayacak muhtemelen. Yarın markaların da buralarda konu ve konuk edildiğini görürseniz şaşırmayın. Ve en fenası, mevcut diplomatik PR diliyle bu mecralarda yer almak, hiç işe yaramayacağı gibi, iletişimi idare edenlerin başına pek çok iş de açabilir.
Kısacası, yeni medya âleminde markaların ‘kokmaz bulaşmaz’ bir iletişim dili tutturup bu üslupla yola devam etmeleri için zaman tükeniyor. Belki de çoktan tükendi!..