Peki Sultan Mahmut Ne Yaptı?
Yazıyı Linkedin'de görüntülemek ve haftalık yayınlanan bültenimize abone olmak için tıklayın.
Önceki yazımızda, Lale Devrini bitiren Patrona Halil İsyanı sonrasında III. Ahmed’in yerine tahta çıkarılan I. Mahmud’un karşı karşıya kaldığı çıkmazı anlatmış ve okurlarımıza ‘Hünkarın iletişimcibaşı siz olsaydınız ne tavsiye ederdiniz?’ diye sormuştuk.
Bu soruya yanıt ararken, her şeyden önce, iletişimin her derdin devası olmadığını hatırlamakta fayda var. Bazen öyle durumlarla karşı karşıya kalırsınız ki, elinizde ‘zaten olacak olana’ seyirci kalmak dışında bir seçenek kalmaz. Öyle durumlarda yapılması gereken, zararı minimum düzeyde tutmak ve elbette daha sonra olabilecekleri mümkün mertebe kontrol altına almak üzere vaziyet almaktır.
Bir benzetme yapmak gerekirse, savaşta zaferin mümkün görünmediği hallerde veya muhtemel bir mağlubiyet, hatta hezimet karşısında, geri çekilmeyi ve nereye geri çekileceğini bilmek önemlidir. Bazen bir sonraki muharebeyi kazanma şansı epey yüksek olan bir ordu, sırf geri çekilmeyi bilmediği veya bunu tercih etmediği için dağılıp gider, tarihe karışır. Bazen de düşman karşısında zayıf durumda olduğunu ve işlerin ters gittiğini gören ‘akıllı’ komutanlar, ordularını kaybetmemek için taktiksel olarak geri çekilirler, sonraki zaferler için hazırlığa geçerler.
Sun Tzu Savaş Sanatı’nda “Azsan çekilebil, zayıfsan kapışmaktan kaçın” der ve devam eder: “Zayıf bir ordu bilinçsizce direnirse düşmanın esiri olur.”
Bütün Avrupa’yı ele geçirip Rusya üzerine yürüyen Napoléon Bonaparte'ı ‘yenen’ Mareşal Kutuzov’un başvurduğu yol da, düşmanın ikmal imkanlarını imha ederek gerçekleştirilen kontrollü bir ‘ricat’ stratejisi idi aslında. Bu strateji sonucunda, 700 bine yakın bir mevcuda sahip Fransız imparatorluk ordusu (Grande Armée), yakılıp yıkılmış Moskova’ya girmiş olmasına rağmen perişan bir hale düşürüldü. On binlerce asker ve pek çok üst düzey subay kaybedildi. İşgalden birkaç ay sonra ise, kış şartları iyice ağırlaşınca, devasa Fransız ordusu Moskova’yı terk etmek, daha doğrusu ‘mecburen’ çekilmek zorunda kaldı.*
Bunun üzerine Rus orduları hücuma geçtiler ve kısa sürede Paris’e kadar ilerlediler. Savaşın sonunda Fransız ordusunun yarısından fazlasını oluşturan 380 bin asker hayatını kaybetmişti. Nihayetinde, Fransa elde etmiş olduğu toprakları terk etti, Napoléon ise iktidarı bırakıp Elbe Adasına sürgüne gitti.
Lale Devri sonrasında tahta yeni oturmuş I. Mahmud da, zayıf olduğunu biliyordu ve gönlü razı olmasa da isyancılardan gelen talebe cepheden itiraz edemeyeceğinin farkındaydı. Ancak bir yandan da, hükümdar olarak ‘istediğinizi yapın’ diyemezdi. İsyancılara verilecek ucu açık bir cevaz, sonu gelmeyecek yeni taleplerin önünü açardı ve sonunda kendisi de tahtta uzun süre oturamazdı çünkü.
O da ‘taktik’ bir geri çekilmeyi tercih etti. İçinde bulunduğu zor durumun yansıması olarak, hem ‘hayır’ hem ‘evet’ diyen bir buyruk çıkardı: “İhtirakına rıza-i hümayunum yoktur. Adâ-yı din ü devlet olan milel-i nasaraya bâis-i hande olacak bir mevad olmağla ancak hedm ü tahribine ruhsat ve iznim olmuştur.”
Sultan Mahmud, bir yandan “Yakılmasına iznim yoktur, gavurun diline düşeriz, bize gülerler” deyip itibarını kurtarmaya çalışırken, diğer yandan “Yakmayın ama yıkabilirsiniz” diyerek zaten önüne geçemeyeceği bir şeye müsaade etmiş oluyordu.** Bu ‘tuhaf’ buyruk, bekleneceği gi̇bi̇, epey alay konusu oldu ama isyanın serencamı ve isyancıların akıbeti, I. Mahmud’un ‘stratejik olarak’ doğru bir iş yapmış olduğunu teyit etti.
Patrona Halil’in İstanbul üzerinde kurduğu fiili kontrol ve kesif baskı havası, isyancıların bitmeyen talepleri ile birleşince sıradan halk da bıkmaya başladı. Padişahın huzuruna bile silahlı halde çıkan isyanın elebaşı, en sonunda sadrazamlık makamının kendisine verilmesini isteyince ipler koptu. Sözümona talebin görüşüleceği gizli bir Divan-ı Hümayun toplantısı için akşam saraya davet edilen Patrona Halil, beraberinde geldiği şürekası ile birlikte öldürüldü.
Bu arada dışardaki isyancı kitle içinde yeni bir hareketlenme başlayınca I. Mahmud (daha sonra II. Mahmud’un da yaptığı gi̇bi̇) Sancak-ı Şerif çıkarıp halktan destek istedi. Bu son isyan da kısa sürece bastırılıp katılanlar sert bir şekilde cezalandırıldı.
Bu vartayı taktik bir ricat stratejisi ile böylece atlatan I. Mahmud, 24 sene tahtta kalarak Lale Devrinde başlamış olan reformları devam ettirdi. Gerileme dönemi gi̇bi̇ zor bir zamanda padişah olmasına rağmen, ülkeye yeni bir canlılık kazandırmayı başardı. Askeri alanda hem doğuda hem de batıda Osmanlı’nın son zaferlerine imza attığı gi̇bi̇, kendisinden sonra gelen ıslahatçı padişahlar için de cesaret verici bir örnek olarak tarihe geçti.
-----
*Bu esnada Rusya’da yaşananların tafsilatlı ve edebi bir anlatımını Tolstoy’un eşsiz şaheseri Savaş ve Barış romanında okumak mümkün.
**Tam tercümesi: “Yakılmasına padişah olarak rızam yoktur. Bu, din ve devletimizin düşmanı olan Hristiyan milletlerin gülmesine sebep olacak bir iştir. Ancak yıkılıp tahrip edilmesine iznim vardır.”